Bu Blogda Ara

1 Kasım 2013 Cuma

Roma'da Siyasi Düşünce

*Bu dönemde ki felsefenin özelliği salt eğitime yönelik ve pratik yaşama yönelik bir felsefe olmasıdır.
*Roma kurumsal yapısının sağlamlığı nedeniyle soyut düşünceye gerek duymamıştır (Osmanlı İmp. da Öyle )
*Roma felsefei bir bakıma yunan felsefesi üzerinden gitti.
*Yunan felsefi metinleri latinceye çevrildi.
*En önemli özelliklerinden biride günümüz hukuk sistemının temelini oluşturan sağlam bir hukuk sistemi kurmuş olmalarıdır.
*Yunan'da Demos vatandaşların dışında kalan kesimdi. Roma Cumhuriyetinde ise tam tersi.
*Populus Romanus ; 3 tribüs ten oluşur. Her tribüs 10 Curia'dan , her curia da 10 gens'ten oluşur. İşte cumhuriyet budur.
*Publica romanın en soylu sınıfı niteliğinde. Bunların haricinde plebler, clientler ve köleler de var.


*cumhuriyetçi döneminde toplumun iki ana unsurunu patrisyenler adı verilen aristokratlarla plebyen adı verilen halk kitlesi oluşturmaktaydı. Bu yönetim, Centuria adı verilen ve halk kesitlerinin farklı ağırlıklarla temsil edildiği bir meclise sahipti. Bu mecliste ağırlık zengin toprak sahipleriyle orta halli çiftçilerdeydi. Zanaatkâr ve fakir halk çok zayıf bir temsil olanağına sahipti .
*Ayrıca, Imperium yetkisiyle donanmış iki Konsül, Comitia Centuria tarafından bir yıllığına seçiliyordu. Konsüller bir yıllığına seçiliyor ve yetkileri paylaşıyorlardı. Bu da Roma’nın anayasal uygulamalarının temel ilkelerini oluşturuyordu. Daha sonra aynı ilke diğer magistralara da (yüksek devlet görevlileri) uygulanmaya başlamıştır
*494’de çıkan ayaklanmalar neticesinde Concilium Plebis oluşturularak, tribünlük kurumu kuruldu. Daha sonraları bu kurum plebyenleri temsilen yasa çıkarma hakkına sahip oldu ve yüksek devlet görevlerinin önünün plebyenlere açılmasını sağladı. Ancak zengin plebyenler optimates adıyla yeni bir sınıf oluşturdu ve Cumhuriyeti eski patrisyen ailelerle birlikte yönetmeye başladılar
*Augustus’un İ.Ö. 27 yılında Roma’da cumhuriyet idaresine son verip imparatorluk düzenine geçmesiyle, aristokratların katılımıyla oluşan ve imparatorun adeta bir danışma meclisi niteliğinde olan Senato’nun öne çıkmasını görürüz. Hâkimiyet altına alınan bölgelere genel valiler, komutanlıklar ve yüksek görevlere atamalar bu meclisten yapılırdı.
 
 POLYBİUS
 

*Toplumsallık doğaldır. Toplum nasıl doğalsa güç istediğide o kadar doğaldır.
*Yürekli ve güçlü olanlar yöneticidir der.
*Devletin oluşumu akıl yürütme yeteneğine sahip olan insanların ahlaki standartlar oluşturmasıyla doğal bir şekilde gerçekleşir.
*Platon ve Aristoteles’i izleyerek bir doğal yasa gereği yönetim biçimlerinin belli bir sırayı izleyerek yer değiştirdiklerini söyler
*İlk yönetim biçimi tek bir kişinin kaba gücüne dayanan tiranlıktır. Zamanla akıl ve mantık üstün gelerek tiranlık yıkılır ve monarşi kurulur.
*Krallar yasalara göre yönetimden ayrılınca monarşi tekrar tiranlığa dönüşür.
*Soyluların despotluk rejimini yıkmaları ile aristokrasi kurulur. Ancak para tutkusunun soyluları halka zulmetmeye yönelttiğinde rejim oligarşiye dönüşür.
*Bunun karşısında ayaklanan kitleler demokrasiyi kurarlar ve eşitlik ve özgürlük en yüce değerler olarak benimsenir. Ancak çok geçmeden demokrasi yozlaşır. Yasalara saygı azalır, şiddet olayları artar. Böylece rejim Platon’un ayaktakımının yönetimi dediği oklokrasi’ye dönüşür
*Polybius karma bir anayasadan yanadır. Çünkü her bir yönetim şekli kendi içinde bozulmanın tohumlarını saklamaktadır: “Krallığın özünde mutlakçılık, aristokrasinin özünde oligarşi, demokrasinin özünde de yasa tanımayan bir vahşet ve şiddet yatmaktadır 
*Polybius bu üç temel yönetim gücünden her birinin diğer ikisini sınayıp dengeleyeceği kanaatindedir
*Polybius’a göre bu karma anayasaya örnek tabii ki Roma’dır. “Gözler bütünüyle konsüllerin iktidarı etrafında yoğunlaştırılırsa, anayasanın monarşik yönünün ağır bastığı kolaylıkla söylenebilir; senatonun durumu incelenirse, temel durumun aristokratik olduğu görülür; yok, sorun halka tanınan yetkiler ve halkın elindeki iktidar açısından değerlendirilirse, Roma anayasasında demokratik özelliğin fazlasıyla ağır bastığı sanılabilir.” Roma’da, konsüller, senato, ve halk meclisleri sırasıyla monarşik, aristokratik ve demokratik ilkelere karşılık gelmekteydiler. Bu organların hiçbiri diğer organların onayı olmadan kendi başına eylemde bulunamazdı. Böylelikle bu organların her biri diğerleri üzerinde bir fren mekanizması rolü görerek, bir kontrol ve denge mekanizması yaratıyordu
*Böylelikle kuvvet ayrılığını ilk ifade eden kişi polybius'tur.

CİCERO
*Platon , Aristo ve Stoacılardan etkilenmiştir.
*Cicero'nun özelliklerinden en önemlisi Cumhuriyet döneminin yıkılısına şahitlik etmiş olmasıdır.
*Çiçero, siyasi bunalım içindeki Roma’da, “Cumhuriyeti nasıl koruyabiliriz?”in cevabını aramıştır
*Zira Çiçero Roma’nın siyasi bunalımının kaynaklarının geçmişin geleneklerinden uzaklaşılmasında bulunduğunu düşünmüştür.
*Bunalımları çözmenin yolu Altın Çağa dönmektir.
*İnsanlarla Tanrılar arasında ortak bir yön vardır. O da akıldır.
*Tanrı doğayı yarattığında doğaya yasalar atfetti. Tanrı akılsal ise bu yasalarda akılsaldır. İnsanlarda akıl yetisi vasıtasıyla bu rasyonel yasaları bilebilir. Bu da insanları iyi ve erdemli yapar. Bu yasalara göre kurulan toplumsal yapı en iyi niteliği taşır.
*Herkes akıl yetisine sahiptir. Ama onun getirilerini herkes uygulayamaz. Bütün bunları yapabilen insan bilgedir. Bilge insan doğa yasalarını bilebilir ve pozitif yasaları doğa yasasına uyarlayabilir. Yönetici sınıf bilgelerdir.
*Ona göre, saf yönetim şekilleri olan monarşinin özü uyrukların sevgisi ve akıl, aristokrasinin özü bilgelik ve demokrasinin özü özgürlüktür.
*Her ne kadar karma bir yönetim şekli benimsemiş gibi görünsede asıl siyasi fikri demokrasi eleştirisiyle belli olur.
*Çiçero, yönetme yeteneği eşit olmayan insanlara eşit yönetme gücü vermeye kalkan demokratik yönetimleri doğal yasaya aykırı bulur. Ona göre, demokratik yönetim çok çabuk bir şekilde yanlış ellerde tiranlığa dönüşecektir. Hatta demokrasiye ilk kez “çoğunluğun tiranlığı” tanımını yakıştıran düşünür Çiçero’dur.
*Öyleyse olması gereken aklın ve monarşinin yönetimidir. Çiçero bunu şu şekilde meşrulaştırır. Akıl ruhun en önemli parçasıdır ve diğer parçaları yönetmesi şarttır. Aynı şekilde aristokrasiyi temsil eden Senato ile bir kralın bulunduğu devlet, doğru devlettir. Çünkü böyle bir devlette, bilgelik hüküm sürecektir.
*Bu devlette tabi Roma'dır.Roma’nın cumhuriyetçi idealleri, aklın yönetimindeki karma anayasası evrensel aklın vücut bulmuş şeklidir.
*Ona göre lider erdemli ve adil olmasının yanında bilge ve dürüst de olmalıdır
*Hatip Üstüne adlı kitabında ise Çiçero bir lider için hitabet sanatının öneminden bahseder

SENECA
*Seneca’ya göre, insanın kaderi doğduğu anda belirlenir, bu yüzden kişi, başına gelecek en kötü olayları bile sükûnetle karşılamalıdır. Bununla birlikte Seneca insanın hür iradeye de sahip olduğunu ve kişinin doğayı izlemeyi tercih ederek ahlaklı bir hayat sürdürebileceğini iddia etmiştir
*Stoacılarda olduğu gibi özgürlük gerekirse ölümü seçerek intihar etmektir.
*Burada ki özgürlük ruhsal özgürlüktür.
*Bilge insan mutluluğu kendi iç dünyasında bulabilmelidir.
*Seneca, bedensel köleliğin hiç de önemli olmadığını ileri sürüp herkesin bir şekilde tutkularının, umutlarının, korkularının kölesi olduğunu belirtmiştir. Eğer kölenin ruhu özgür ise bedenin köleleştirilmesi önemli değildir.
*Doğa durumunu desteklemiş devletlerin kurulmasını yönetimin bozulması olarak algılamıştır.
 
 

1 yorum:

  1. Çok güzel özet. Teşekkürler sınav oncesi genel anlamda toparlandı konu kafamızda

    YanıtlaSil